ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Bu neyin inadı böyle?

02.12.2020

Sevgili okurlar, 

Yine bir yılın sonuna geliyoruz. 

Mart ayında hayatlarımızı tümden etkileyen COVID-19 pandemisi ile mücadele ederek geçen ilkbahar, yaz ve sonbaharın ardından yıla pandeminin ikinci dalgasıyla veda etmeye hazırlanıyoruz.

Yıl bitmeden aşının bulunmasıyla yeni yıla umarım daha umutlu, daha mutlu gireceğiz.

Tüm zorluklara rağmen hayat devam ediyor.

Pandemiyle yaşamayı öğrendik.

Evden çalışmaya, toplantılara video konferanslar aracılığıyla katılmaya da alıştık.

Dijital teknolojiler ile uyumlandık, yeni normalimize alışmış bir biçimde yeni yıla hazırlanıyoruz.

Uluslararası düzeyde de pandemi koşullarındaki belirsizlik nedeniyle tüm toplantılar çevrimiçi gerçekleşti. 

Ülkemiz Yunanistan’ın Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı vesilesiyle 9-10 Kasım 2020’de Gümülcine’de gerçekleşmesi planlanan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi toplantısı da sanal platforma taşınmak zorunda kaldı.

47 üye ülkenin oluşturduğu Avrupa Konseyi’nde ulusal milletvekillerinden oluşan komite maalesef bölgemizi ziyaret edemedi. 

Ancak değişen koşullara adapte olarak bizler de ilgili komitenin tüm üyelerine, AİHM kararlarının uygulanması ve azınlık hakları ile ilgili diğer komitelere, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne üye ülkelerin daimi temsilciliklerine, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanı olarak ülkemiz Yunanistan’a ve AİHM Kararları İcra Dairesi’ne ve son olarak Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’ne mektup gönderdik, Bekir Usta davaları grubunda adaletin yerine  getirilmeyişine dikkat çektik, bu konuda Yunanca ve İngilizce hazırladığımız videoları adı geçen tüm kişi ve kuruluşlar ile paylaştık. 

Mektubumuzda dönem başkanı olan ülkemiz Yunanistan’ın AİHM kararlarını uygulamada en kötü sicile sahip ülkelerden biri olduğunu belirtmekle birlikte Batı Trakya Türk toplumu olarak 12 yıldır kararların uygulanmasını beklediğimizi aktardık.

Uluslararası düzeyde tüm çabamız devam ederken adı geçen komitenin toplantısında anavatanımızın milletvekilleri ülkemiz Yunanistan’ın Batı Trakya Türk toplumunun haklarına saygı göstermediğini söylediklerinde bölgemizin milletvekillerinden Evripidis Stilyanidis, „Batı Trakya’da Türk azınlık yoktur“ diyerek yine varlığımızı reddetti. 

Neden bu inat böyle?

Biri çıkıp bize dosdoğru anlatsın!

Hem içeride hem dışarıda ülkemizin yöneticileri „Türk“ kelimesini duyduklarında çılgına dönüyorlar. 

Bilindik tezler hemen ortaya saçılıveriyor. 

„Lozan’a göre Yunanistan’da etnik değil dini azınlık vardır, bu da Müslüman azınlıktır. Türk yoktur!” diyorlar! 

Gelin hafızamızı birlikte tazeleyelim.

Madem öyle Kıbrıs sorunu öncesine kadar nasıl oldu da Türkler olarak adlandırıldık?

Okullarımızda Türkçe ve Yunanca tabelalarımız vardı.

İsminde Türk kelimesi geçen derneklerimiz vardı, resmi olarak kayıtlıydı. Hatta bu derneklerimizin Yunanlı üyeleri de vardı.

Bir sabah birdenbire Türk değil Müslüman oluverdik! 

Gümülcine Türk Gençler Birliği, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği, İskeçe Türk Birliği kapatıldı! 

Dernek kapatmakla Türklük bitti mi peki?

Elbette hayır!

Derneklerimizin resmiyeti elinden alında ama bu derneklerimiz faaliyetlerine capcanlı bir biçimde devam ediyorlar. 

Toplumumuz derneklerimize sahip çıkıyor, derneklerimizin kurslarına pek çok kişi katılıyor, Türk varlığını, dilini, kültürünü yaşatmaya devam ediyorlar. 

Demem o ki gerçeklere gözünü yumup „Türk yoktur“ demekle Türkler yok olmuyor.

Böylesi çocukça bir anlayışla devlet yönetilebilir mi?

Dahası bizim varlığımızı reddeden aynı kişiler uluslararası toplantılarda bölgemizde ne kadar demokratik bir toplum inşa ettiklerini, burada Müslümanlar ve Hristiyanların barış ve huzur içinde yaşadıklarını kendi muhteşem yönetimlerine pay çıkarmak için ballandıra ballandıra anlatıyorlar. 

Öte yandan bölgede yaşanan sorunların kendilerinden değil kimliğinin tanınması, haklarının iade edilmesi için mücadele eden Türklerin Türk milliyetçiliği yapmasından kaynakladığını iddia ediyorlar.

Peki ne yapacaktık? 

Müslümanlık dini bir kimlik, kendimize „Türk“ demeyecektik de „Müslüman“ deyip onların ifade ettiği gibi „Müslümanca“ adı ile Türkçe konuşmaya mı devam edecektik?

Türk’üz, Türkçe konuşuyoruz!

İki kere iki, eşittir dört! 

Anlaması bu kadar zor değil diye düşünüyorum!

Kimse kusura bakmasın ancak bu kadarı insan aklı ile maytap geçmektir! 

Bu çıplak gerçeği anlamak madem bu kadar zor, gelin anlamakta zorlananlar için empati kurmalarını sağlayarak onlara yardımcı olmaya çalışalım.

Arnavutluk’ta yaşayan Yunan toplumu ya da İstanbul’da yaşayan Rum azınlığı için ne düşünüyor ne hissediyorsanız işte aynısını bizim için de düşünmeli, istemelisiniz! 

Nasıl ki onlar yaşadıkları ülkeden kopmak değil orada yaşamaya devam ederek sahip oldukları haklarla birlikte kimliğini, dinini, kültürünü yaşatmak istiyorlarsa bizler de öyle!

Hiç kimse bize Türk ajanı suçlaması yapmaya kalkmasın!

Hiçbir şey olduğu yok! 

Basit bir gerçek var. 

Biz bu ülkede, bu topraklarda Yunanlı komşularımızla birlikte hep vardık, bugün de varız, yarın da var olmaya devam edeceğiz. 

Gerçek dışı teorilerle, korku senaryoları ile kendilerini ve ülkemin insanlarını kandırmasınlar!

Bizi biz olarak tanımakla, haklarımızı iade etmekle kaybedecekleri hiçbir şey yok, dahası kazanacakları çok şey var. 

Demokrasi sözde değil, özdedir. 

Gerisi bugün olduğu gibi paradoks ve ironi içerikli gülünç bir söylemdir. 

Antik Yunan döneminin filozoflarını daha fazla utandırmayıp güneşi balçıkla sıvamaktan vazgeçsinler!

Her yönüyle olağan üstü bir yıl olan 2020 bitmeden ülkemizin yöneticileri „Yunanistan’da „Türk azınlık“ vardır, isminde „Türk“ kelimesi geçen dernekleri elbette olacaktır“ derlerse sizce de mucizevi olmaz mı?

Kulağa ütopik mi geldi?

Her ne olursa olsun, biz buradayız!

Yok dedikçe eksilmiyorsak bu gerçeği er ya da geç sonunda kabul etmek zorunda kalacaklar!

Herkese sağlık, mutluluk ve başarı dolu yeni bir yıl dilerim!

Kalın sağlıcakla. 


Halit Habip Oğlu
ABTTF Başkanı

GALERİ