ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Azınlık Çalışma Grubu'nda ABTTF Adına Yapılan Konuşma

10.06.2005
Teşekkürler Sayın Başkan,

Adım Cemile Giousouf, ve Avrupa çapında yerel örgütlerin üyesi olduğu ve Yunanistan’daki Türk azınliığının çeşitli sorunlarıyla meşgul olan bir şemsiye örgüt niteliğindeki Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu’nu temsil ediyorum. Bize, hükümetimizle diyaloga geçme fırsatını sağladığınız için size teşekkür ederim.

Müsahade ederseniz bir tahlilcinin düşüncesiyle başlamak istiyorum:

“Yunan devletinin resmi ideolojisi neredeyse sadece ortak bir dini inanış ve dilden ibaret tek bir millet etrafında inşa edilmiştir. Bu tartışmasız gerçek, diğer şeylerin arasında, ülkenin bunlarla yönetildiği 160 yıllık tarihindeki anayasalarda yansıtılmaktadır.“

Bizim fikrimize göre Yunanistan, bütün vatandaşlarının politik, ekonomik ve sosyal hayatlarını geliştirmek için bu devlet ideolojisinin üstesinden gelmek zorundadır. İltica arayanların kabul oranlarının yansıttığı gibi maalesef Yunanistan’da yabancılar (Helen soyundan olmayan yabancılar)’ın kabulü çok zayıftır. Bu oran Avrupa’daki en düşük oranlar arasında sıralanmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK)’ne göre 2002 Cenevre Konvansiyonu temelinde 5664 basvurudan sadece 36 kabul, ve buna ilaveten insani nedenlerden dolayı kabul edilen 64 başvuru vardır. İstatistiki olarak bütün kabüller %1.1’e tekabül etmektedir.

Türk azınlığı olarak biz Yunan Vatandaşlık Yasası’nın 19. Maddesi’nin dışlayıcı politikasindan etkilendik (No: 3370 of 1955). Bu madde “Yunan etnik kimliğinden olmayan bir kişi geri dönmemek niyetiyle Yunanistan’ı terkederse vatandaşlığını kaybetmiş olarak beyan edilebilir. Bu ayrıca Yunan etnik kimliğinden olmayıp yurt dışında doğan ve yaşayan bir kişiye de uygulanır.” demektedir. Yunan İçişleri Bakanlığı 1955’den 1998’e kadar olan zaman aralığında 46.638 Türk’ün Yunan vatandaşlığından çıkarıldığını resmi olarak açıklamıştır. Bu kişilerin haklarının geri verilmesi için henüz hiç bir adım atılmamıştır.

Bu devlet politikası genelde benzer negatif bir tavra sahip Yunan toplumunda etkisini büyük oranda göstermektedir. Gecen yıl Eylül ayında, Yunan yazar Antonis Samarakis tarafından başlatılan ve ülkenin en iyi öğrencilerini bir araya getiren kısa adı “Gençlik Parlamentosu” toplandığı zaman, bu 16-18 yaşları arasındaki çocuk-gençlerin yaptığı sosyo-politik öneriler çok sorunlu ve yoğun oranda rahatsız ediciydi: yayımladıkları bildirilerin birinde 350 genç yabancıların sayısının 300.000’e indirilmesini talep etti. Buna ilaveten göç sorunlarını yerine getirilmesi çok zor olan bir kriterler kataloguna bağladılar. Bundan başka bu “genç entellektüeller” Kuzey Trakya’ya karşı daha sert bir politika benimsemesi için devleti teşvik ettiler. Söylemeye gerek yoktur ki, bu eğilimler ciddi olarak sorunludur; özellikle de gelecekte ülkeyi yönetmeye potansiyel aday genç aydınlanmış Yunanlılar arasında ortaya çıktığı zaman…

Bu genel reddetme tavrı Helen soyundan olmayan Yunan vatandaşları söz konusu olduğu zaman da uygulanmaktadır.

Türk azınlık için en önemli sorunlardan biri hala kimlik konusudur: toplumun kendisini “Türk azınlık” olarak tanımlaması ve Yunan devletinin “Müslüman azınlık” konusundaki ısrarı arasındaki mücadele sürmektedir.

Yunan Yargıtay’ı tarafından kendilerini “Türk” olarak tanımladıkları için bu yıl yasaklanan “İskeçe Türk Birliği” ve “Rodop Türk Kadınları Derneği” en güncel örneklerdir.

Vurgulamak isteriz ki, bu reddetme politikasi bize göre tamamen anlaşılmazdır. 1950’lerde, Türkiye ve Yunanistan NATO’ya üye oldukları zaman, Türk azınlığı tanınmıştı (İngilizce alıntı) “Azınlık okulları ve diğer örgütler “Türk” olarak adlandırilmışlardır.”

Maaelesef bugün Yunan devletinin, 1927 yılından beri mevcut “İskeçe Türk Birliği”nin ulusal güvenliğe tehdit olusturduğunu iddia eden keyfi uygulamalarıyla yüz yüze gelmek zorundayız. Bu durum azınlık ve devlet arasında karşılıklı şüphe ve suçlamaların oluşmasına yol açtı. Hepimizin bildiği gibi, bu azınlık sorunları sadece yerel politik alan dahilinde alınacak kararlar konusu olmayıp Türkiye ile olan devletlerarası ilişkiler tarafından da belirlenmektedir. Burada şu hususu belirtmek isteriz ki, bizim odak noktamız Ankara değil Atina üzerinedir.

Mülk edinme hakkı ya da ekonomik faaliyetlerin genişletilmesi hakkı gibi temel azınlık haklarının inkarı yoluyla devlet politikası Türklerin yaşadığı yerlerin gelişmesine katı bir engel koymuş, bölgenin tarıma bağlılığını desteklemiş ve ekonomisini bütün olarak bozmuştur. 150.000 Türk’ten oluşan azınlığımız Rodop ve İskeçe illerinde yoğunlaşmıştır. Toplumumuz ve yaşadığımız bölge Yunanistan’ın ve bütün Avrupa’nın en az gelişmiş bölgesi olmaya devam etmektedir.

Maaelesef kadınlar arasında genç yaşta evlenme eğiliminin önemi ve artışı gözlemlenmektedir. Çünkü evlilik, en çok gelişmiş ülkeler tercihen, ekonomik şans ve zenginlik söz konusu olduğunda sıklıkla tek perspektif olmaktadır.

Trakya’daki azınlığa karşı yapılan muamele ekonomik nedenlerden ötürü sadece Türkiye’ye değil Avrupa’ya olan göçü de teşvik etmektedir. Trakya’daki azınlığın ikinci sınıf vatandaşlık statüsüne düşmesi sadece bir zaman meselesiydi ve açık politik boyut kazanmıştı.

Azınlık okularının çoğunun içinde bulunduğu kötü durum bu endişe verici statüyü daha da kötüleştirmektedir.

Eylül 2003 itibariyle Batı Trakya’daki azınlık okullarının sayısı 226’ya düşmüştür (Aslında 230 tane okul vardır ama bunlardan 4 ya da 5 tanesinin artık öğrencisi yoktur.).

Azınlık eğitimi hükümetin değişmez müdahale amacı olagelmiştir. Sonuç olarak Lozan Antlaşması’nın 41. maddesine rağmen eğitimin özerk yapısı kökten değişikliklere uğramıştır. Bu madde azınlık okulları kurma ve idare etme hakkını garanti altına almaktadır. Sonuç olarak eğitimin kalitesi önemli oranda aşınmıştır.

Su anda azınlık okulları bir dizi karışık ve kısıtlayıcı kanunla idare edilmektedir. Mevcut haliyle Türk azınlığının eğitim sistemi ne temel eğitim gereklerine muhtemelen cevap verebilir ne de vatandaş ve devlet arasındaki karşılıklı saygı ve güvenin inşasına yardım edebilir. 2003’ün sonlarına doğru azınlık okullarına yönelik devlet fonu sağlamak için parlamento tarafından iki tane kararname çıkartıldı. Yerel otoritler de azınlık okullarına bilgisayar ve diğer eğitim gereçlerini dağıtmaya başladılar.

Gerçi bunun gibi gelişmelerin normalde olumlu tepkiler alması gerekirken diyalogun ve şeffaflığın eksik olduğu bir atmosferde hükümetin işbirliğine yönelik sürpriz adımları azınlık tarafından şüpheyle karşılanmaktadır. Bu tarz şüphenin nedenleri aslında aşikar olmalı: Eğitim konularında okulların özerkliğini kaybetme ihtimali korkusu –özellikle de devletin bir zaman yardım derneklerinin idaresini esas kurucularına geri vermeyi reddettiği zaman- bu şüpheye neden olmaktadır. Bütün bunlar açığa vurulmamış emeller konusunda bir tereddüt yaratmakta, süphe doğurmaktadir ki, diyalogun ve şeffaflığın azınlık politikası için ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlatmaktadır.

Öneriler:

- Hükümetimizden seçilmiş okul yönetimlerinin koşullarının iyileştirilmesi için ilaveten adımlar atmasını içten talep ediyoruz.

- Yunan hükümetinden Yunan çoğunluğunun azınlıklarıyla, yerli halkın göçmenlerle beraber var olması ve bu ilişkilere bitişik sivil haklar konusunda daha sorumlu bir yaklaşım talep ediyoruz.
Bu, hukukun üstünlüğü prensibine göre işleyen bir devlette demokratik ve ırkçı olmayan değerler ışığında müfredatın iyileştrilmesini kapsamaktadır. Ancak ondan sonra bizim de raporumuzun merkezini oluşturmuş olan o hamasi eğilimlerden kaçınılabilir. Böyle bir teşebbüs, Yunan medyasındaki yabancı düşmanlığı ve nefret söyleminin yasaklanmasını da kapsamalıdır.

- Türkiye ile işbirliği içerisinde daha fazla değişim programının ya da kültürel faaliyetin planlanması ve bu sayede çok uzun zamandan beri ilişkilere hakim olan keskin ulusal söylemlerin tersine çevrilmesi.

- Yoksulluk ve yapısal güçsüzlük sadece azınlığın problemleri değildir. Bunlar aynı zamanda çoğunluğu da etkilemektedir. Sorumluluk duygusunun teşvik edilmesi ve güçlendirilmesi karşılıklı engellerin sökülmesine yardım edebilir. Bu nedenle ekonomik olarak zayıf bölgenin ihtiyaçları için bir bilinç doğurmaya katkıda bulunacak sosyal projeleri davet ediyoruz.

Sayın Başkan,
Sevgili Çalışma Grubu üyeleri, ilginiz için teşekkür ederim.
GALERİ