Yunanistan 'Türk Politikasını' Değiştiriyor
Yunanistan'da yayınlanan Eleftherotipia Gazetesi'nde 1 Temmuz 2006 günü, Takis Mihas imzalı bir analiz yayınlandı. Analiz "Tasos için yararlı olan, acaba Yunanistan için de yararlı mı" diye soruyor. Analizde Yunanistan'ın ve Kıbrıslı Rumların yaptıkları hatalar kısa özetlenmiş ve bu hataların Yunanistan'ın millî menfaatlerine uygunluğu sorgulanıyor.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni'nin ABD'li meslektaşı Condoleeza Rice ile görüşmesi sırasında "Yunanistan'ın İslâm dünyasıyla sıcak ilişkilerinden" söz ettiğinden hareketle, "Yunanistan'ın İslâm dünyasıyla ilişkilerinin hızla olumsuz yönde gelişiyor" denilerek, belli başlı "sürtüşme noktaları" şu şekilde listelenmiş;
"Atina'da cami inşa edilmemesi, Srebrenica katliamına katılan Yunanların kovuşturulmaması , Trakya'daki azınlığın durumu ve Atina tarafından da desteklenmekte olan Papadopulos'un Kıbrıslı Türklere yönelik politikası"
Takis Mihas tespit ettiği "sürtüşme noktaları" arasında "Papadopulos'un Kıbrıslı Türklere yönelik politikasını" en önemlisi olarak gösteriyor. Mihas, ayrıca şu bilgileri de aktarıyor:
-Riyad'da Dünya Müslümanlar Birliği (WML) Genel Sekreteri, Yunan Büyükelçisi'ne verdiği önemli bir nota ile Yunanistan'ın Müslüman azınlıklarla ilgili olarak üstlenmiş olduğu yükümlülüklerini, özellikle cami konusuna ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmesini talep etti.
-Bosna Hersek Reisü'l-Uleması Dr. Mustafa Ceriç, Saraybosna'daki Yunanistan Büyükelçisi'ni çağırarak, Yunan makamlarının, 1995 yılının Temmuz ayında Srebrenica'daki katliama katılan Yunanlara karşı önlem alınmamış olmasından söz etti.
-İslâm dünyasının en üst düzey organını oluşturan İKÖ'nün 21 Haziran'da yapılan dışişleri bakanları toplantısının resmi gündemine ilk kez, Trakya'daki "Türk" azınlık hakkındaki tartışma dahil edildi.
-Tartışmanın merkezinde, İKÖ Genel Sekreteri'nin, Yunanistan'ı, Rusya'dan gelen Pontuslu göçmenlerin yerleştirilmesiyle bölgenin demografik karakterini değiştirmeye çalışmakla, Trakya'daki Müslümanların etnik kimliğini tanımayı reddetmekle suçlayan raporu bulundu.
Mihas'ın bütün bu detaylar arasında en çok vurguladığı husus, Atina'nın İslâm ülkeleriyle en önemli sürtüşme noktasının, Yunanistan tarafından da desteklenmekte olan Tasos Papadopulos'un uyguladığı Kıbrıslı Türklerin siyâsî ve ekonomik izolasyonu politikası olduğu şeklinde. Yazara göre İKÖ, aldığı her kararda izolasyon politikasını kınıyor ve buna son verilmesini talep ediyor.
Yazar bu çerçevede, GKRY ve Yunanistan'ın "yoğun diplomatik tepkilerine rağmen", İKÖ'nün altı aylık bir süre içinde iki kez Kıbrıs Türk toplumunu "Kıbrıs Türk devleti" olarak tanıdığına dikkat çekiyor.
Mihas'ın Atina'nın Papadopulos'a yönelik kayıtsız destek politikasının somut bir sonucuna da işâret ediyor;
"İslâm dünyasının, Papadopulos hükümetini ne gibi niyetlerle karşıladığının bir örneğini, Azerbaycan'ın davranışı gösteriyor. Türk basınına göre, Azerbaycan'daki yetkililer, Kıbrıs'ın Moskova Büyükelçisi L. Pantelidis'e İKÖ toplantısında hazır bulunması için güven mektubu vermeyi reddettiler, üstelik kalacak bir yer dahi göstermediler, Büyükelçi de birinci gecesini Bakü'deki bar ve restoranlarda geçirdi!"
Mihas'ın Yunanistan-İslâm dünyası ilişkileri konusunda dikkate değer bir öngörüsü de var:
"Şimdiye kadar Papadopulos'un politikasını desteklemenin etkileri sadece, ülkemiz açısından, ABD ve bazı AB üyesi ülkelerle yarattığı sorunlar açısından ele alınıyordu. Ancak, gelecekte de belli olacağı üzere, Yunanistan'ın ulusal çıkarlarına en büyük zarar, özellikle İslâm dünyası ile ilişkileriyle ilgili politikadan kaynaklanacak".
Mihas, "Papadopulos'un bölücü politikasının" Kıbrıs Rumlarının ve Yunanistan'ın yararına "olmadığı" kanaatinde.
Yunan yazar makalede "sadete geldiği" bölümde Yunanistan ve GKRY'yi kast ederek, "iki devletin sembolik olan bazı ortak hususlarının var olması, ortak jeopolitik çıkarlarının da var olmasının zorunlu olduğu anlamını taşımıyor" diyor ve ekliyor: "Bazı konularda ve belirli bir zaman için ortak çıkarları olabilir, ancak ortak etnik semboller sonsuzluğa kadar ortak jeopolitik çıkarlar anlamına gelecektir diye bir ilke yok".
Yazara göre bunun bir ispatı da şöyle;
"Bu, uygulamada da belli oldu: Kıbrıs son yıllardaki ekonomik kalkınmasını hiç de şeffaf olmayan, yabancı sermayelere cazip görünme taktiğine dayadı, -bugünkü Cumhurbaşkanı'nın hukuk bürosu önemli rol oynadı- halbuki Yunanistan bunu yapmaktan kaçındı."
Burada Papadopulos ve partisine hukuk bürosu konusunda yapılan "ince göndermeden" sonra, Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyanni'nin Yunan dış politikasını, "Papadopulos'a siyâsî açıdan yararlı olacak bir politika temelinde değil, ülkenin ulusal çıkarları temelinde" yürütmesi gerektiği mesajı açıkça veriliyor.
Bu makale her açıdan çok önemsenmesi gereken bazı detaylar içeriyor. Takis Mihas'ın görüşünü ve makalesinde yer verdiği hususları özetleyince şu tablo görülüyor:
Yunanistan, İslâm dünyasını rahatsız eden bazı politikalar uyguluyor. En çok rahatsızlık ise Papadopulos'un Kıbrıslı Türklere yönelik sürdürdüğü haksız politikanın Atina'dan desteklenmesi. Buna mukabil Atina'nın menfaatleri İslâm dünyası ile kavgalı olmamayı gerektiriyor. O nedenle Atina hem İslâm dünyasını rahatsız eden sorunları artık sadece, hem de Kıbrıs'ı ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerinin konu başlıkları olarak değil, aynı zamanda İslâm dünyası ile ilişkilerinin de konusu olarak görüyor.
Takis Mihas'ın diğer makalelerine de bakıldığında, okuyucu Mihas'ın bu tespitleri ve görüşleri Yunanistan Dışişleri Bakanlığı ile bir fikir alışverişinden sonra yazdığı hissine kapılıyor. Fakat, cevâp hak eden bir sorunun da sorulması lâzım;
Yunanistan hangi gelişme üzerine geleneksel Türk politikasında bir değişiklik ihtiyacı duymuş olabilir ve bu değişiklik hangi yönde olacak?
Burada birkaç ihtimâl söz konusu olabilir. Bunların başında Atina'nın hem Ege'de Lahey kartını devreye sokması hem de Kıbrıs'ta Birleşmiş Milletler inisiyatifinde muhtemel bir barış ve çözüm girişiminin –yine Papadopulos'un örgütçü kimliği nedeniyle- başarısız olması durumunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda ve İKÖ'nün teşebbüsü ile tanınması ihtimâli olabilir.
Nihâyetinde Adadaki mevcut durumun sürdürülmesi de, Adada sonsuza kadar barış görüşmeleri yapılması da, uluslararası toplumda Papadopulos'un yer altı teşkilâtı gibi yönettiği idarenin tutumuna sabır gösterilmesi de mümkün değil.
Hem Mihas hem de dostları muhtemelen şunun farkındalar; Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin eli çok güçlü.
BM Barış Planının Rumlarca reddi, Avrupa Birliği'nin hem Türklere hem de kendi kimliği olan müktesebatına karşı sorumluluklarını yerine getirmemesi ve Türk tarafının çözüm için azamî çaba göstermiş olması bazı olasılıkları kuvvetlendiriyor. Bu listeye elbette Papadopulos'un Miloseviçler ile "muhtelif" ticarî ortaklıkları" da dahil edilebilir.
Burada bazı akıl oyunlarını düşünmek gerekiyor:
Örneğin, Papadopulos yeni bir barış girişimini başarısızlığa mahkûm ederse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması ihtimâli güçlenir mi?
Veya, Türkiye 2006'nın sonuna kadar "bugüne kadar aldığı karşılıksız çekler" nedeniyle limanları açmayı ret eder ve Rumlar fütursuzca veto kartını kullanırsa, Türkiye bir "B planını" devreye sokar mı?
Belki Türkiye, Rumların barış karşıtı agresyonu için, onun destekçisi Yunanistan'ı cezalandırmaya yönelip, yazarın da makalesinde bahsettiği olumsuzlukları hem Avrupa Birliği müktesebatı hem de İKÖ'nün kararlı bir tutumu ile gündeme taşır mı?
Bu sorulara bazı cevâplar bulmak şart. Çünkü Yunanistan'ın Türkiye'ye bakış açısı bazı zamanlar yumuşayıp, bazı zamanlar sertleşse de, özünde daima aynı hedefe yönelik oldu. Yunanistan "millî menfaatlerini" öncelikle Ege konusunda kendi lehine bir dizi değişiklik sağlamakta görüyor.
Fakat Türkiye'yi Avrupa Birliği rotasından uzaklaştıracak veya Türkiye'de Birliğe tepkiyi yükseltecek bir gelişme olması durumunda, Yunanistan'ın Türkiye ile Lahey'de veya başka bir zeminde "hesaplaşma" ihtimâli en düşük seviyeye inecek.
Gerçekçi bir bakış açısı ile şunu teyit etmek mümkün;
Papadopulos'un maksimalist talepleri ve kendisini Makarios ile kıyaslamaya müsaade eden kısır bakış açısı ile Türkiye'ye yönelik veto kartını kullanırsa veya Kıbrıslı Türkler üzerindeki baskısını sürdürürse veya adada barışa bir defa daha hayır derse, en çok Yunanistan'ın canı yanacak.
Böyle bir durumda Türkiye müzakere masasındaki evrakı toplar, çantasına koyar ve Avrupa'daki muhataplarını çözmesi için karmaşık bir sorun ile baş başa bıraktıktan sonra, "kendi yoluna gider. Türkiye böyle bir durumda ne Brüksel'e ne de başka bir kimseye hesap verir. Zâten kimse de soramaz.
Ondan sonra ise Atina bir tarafta Türkiye'ye yönelik takip ettiği stratejisinin arşiv odasına gidişini izlerken, diğer taraftan "Rum İmparatoru" Papadopulos yüzünden hem Ege ve Akdeniz'de hem de Avrupa Birliği ile İslâm Dünyası'nda nasıl da sıkıştığını seyreder…
Mihas şunu görüyor;
Papadopulos asla Türkiye'yi veto etmemeli. Türkiye Avrupa yolculuğunu sürdürmeli. Bir gün müzakereler kesilirse, bu da Papadopulos yüzünden olmamalı. Ta ki, Yunanistan "istediğini alıncaya kadar".
Ayrıca Papadopulos Türkiye'ye yeni argümanlar üretmekten vazgeçmeli. Kıbrıslı Türkler "adanın birleşmesine", ilhak, iltihak veya bağımsızlık seçeneklerinden daha fazla ilgi duymak için bir nedene kavuşmalı.
Mihas'ın vurguladığı bir gerçek var;
Yunanistan ile GKRY aynı tarih, kültür ve din bağına sahip olabilirler. Ama çoğu kimsenin zannettiğinin aksine, bütün millî menfaatleri –özellikle Türkiye söz konusu olduğunda- bire bir değil. Yunanistan'ın menfaatleri Türkiye'yi Avrupa zeminine çekip bir taraftan ehlileştirip, diğer taraftan hırpalamayı gerektirirken, GKRY'nin menfaatleri Türkiye'nin Avrupa dışında kalmasını ve Adadaki bölünmüşlüğün ebed müddet kalmasını icap ettiriyor.
Ne Papadopulos ne de bir başka Rum siyâsetçi kuzeydeki yerleşimlerin alelade bir Rum kenti gibi olacağını düşünebilir. Rum Ulusal Konseyi – Avrupa Birliği çatısı altında da olsa- Adadaki ihtilâfın her ne şekilde olursa olsun, giderilmesinin Türklerin lehine olacağını görür.
Rumlar açısından mevcut şartlar altında sağlanacak birkaç avantaj söz konusu olabilir. Örneğin Türk deniz ve hava sahasının kullanılabilmesi ve belki Maraş'ın alınması ile Karpaz bölgesinde bazı sınırlı haklar. Rumlar Adanın bütünleşmesinin önlerinde sadece iki seçeneğe müsaade edeceğini görmezlikten gelemez: Ya adanın kuzeyinin güneyine uyumu için gereken siyâsî, iktisadî ve sosyal faturaların ödenmesi ya da yeniden bölünme sürecinin başlaması.
Ama Yunanistan açısından bakıldığında ise Ege'den Fener'deki patrikhaneye, Türkiye'nin bazı sektörlerinden Karadeniz bölgesine kadar uzanan çok geniş bir menfaat sahası var. Gelinen nokta itibariyle Rumların Yunanistan için fedakârlık yapması ve soğuk bir tarif ile "kendi millî menfaatlerini Yunanistan'ın millî menfaatleri için" gözden çıkarması gerekiyor.
Diğer türlü Yunanistan "o gün" geldiğinde, İslâm ülkelerine göndereceği temsilciler ile "nasıl da Müslümanların haklarını gözettiği" konusunda ikna edici olamadığı gibi, "tanınma operasyonunu" engelleyecek güç de bulamayabilir.
Hatta "Kıbrıs oyunu" Yunanistan'ın millî menfaatlerinin "çözülme noktasını" da teşkil edebilir. Bir an için şöyle bir durum olduğunu düşünelim:
Papadopulos Türkiye'yi limanlar nedeniyle veya başka bir sebeple veto etmiş ve Adada gerginlik tırmanmış. Bunun üzerine hem Türkiye hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diplomatları ellerindeki çantalara Rumların ve Atina'nın "bütün kirli çamaşırlarını" doldurup başka İslâm ülkeleri olmak üzere "dünyanın bütün başkentlerini" dolaşmaya başlamışlar.
Hem Avrupa Birliği hem de ABD Akdeniz'de âcilen istikrara ve Doğu Akdeniz havzasındaki istikrarsızlık tehditlerinin bertarafına öncelik tanıdıklarına göre, dahası konunun önemli oyuncularından Londra'nın tutumu "ayan beyan" belli olduğuna göre, bir dizi başka gelişme de olabilir.
Türkiye'nin sertleşmesi sadece Kıbrıs konusu ile sınırlı kalmayabilir. Örneğin Ege'de de gerginlik dönemi başlayabilir. Ayrıca Balkanlar'da da bir dizi yan etki ortaya çıkabilir. Bosna'dan Makedonya'ya kadar…
Bütün bu olasılıkların ötesinde, Avrupa mahkemelerinin başvurular doğrultusunda hem Kıbrıs'tan hem de Batı Trakya'dan gelecek şikâyetler karşısında Yunanistan konusunda birikecek dosyalar ile ilgili tasarrufu da Atina için Yunan basının sevdiği tabirle "yakıcı" olabilir.
O nedenle Papadopulos değişmeli veya değişmiş gibi yapmalı. Öyle olmalı ki, Yunanistan "dost ve kardeş politikalar" ile "Ege'nin iyi kıyısının evlâtları" olan Türkiye ile "hesaplaşabilsin"…
http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=2791