ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Prof. Dr. Tekin Akılıoğlu: Ruhban Okulu Talebinin Görünmeyen Yüzü...

16.07.2009
Prof. Dr. Tekin Akılıoğlu

RUHBAN OKULU TALEBİNİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ…

Bizde Okandan'ın elli yıl kadar önce umumi amme hukuku adı altında Batı siyaset kuramlarını ve Osmanlı son dönemi siyasi gelişmelerini uzun uzun anlatıyor olması herhalde bir tesadüf değildi. Devlet kuramı yapılabilmesi için kültürel yapıda örneklere ihtiyaç vardır. Kültürel sistemde üretilen modeller masallardan romanlara uzanan geniş bir yelpazede yüzyıllara dayanır. Kültürel yapı siyaset sistemini etkiler. Siyaset kuramları kendiliğinden doğmaz. İtici güçlerini kültürel yapı oluşturur. Nihayet siyaset kuramları geçerliliklerini hukuki modellerle elde ederler. Bu modeller herzaman barışçı ve masum olmaz. Bizi yakından ilgilendiren bir "irredentist"1 modele değinmek istiyorum: Yunanistan’ın dış politika amaçlarından biri yaptığı Ruhban Okulu.

"Hellenic" model... Avrupa Birliği (AB) ile görüşmelerde, "Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması" nedense AB tarafının giderek sesini yükselttiği koşulların başında geliyor. Başka bir anlatımla AB tarafı bu koşulu en önemlerinden biri olarak gördüğünü anlatmak istiyor.

Türkiye – AB görüşmelerinin çerçeve belgesi başta olmak üzere bu bağlamda öne sürülen koşullar "siyasi" nitelikte olup, hukuki bağlayıcılıkları yada bu türden bir temelleri bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu koşulların kabulü hukuki bir vecibeden çok, siyasi nitelik taşıyacaktır. Buna karşılık karşı tarafın siyasi baskılarla elde edeceği bir kabulün nereye varacağı şimdiden bilinemez ağır hukuki sonuçları olacaktır.

Heybeliada Ruhban Okulu, ilâhiyat yüksek okullarının hukuki durumu çerçevesinde bir iç hukuk sorunu gibi görünmektedir. Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması yönünde sadece AB'den değil ABD dahil uluslararası camiadan baskı gelmektedir. Bu sorunun Avrupa Birliği kararları öncesinde AB kriteri haline gelmesi engellenmek istendi. Ne var ki AB Komisyonu AB Parlamentosu'ndan gelen baskıları gerekçe göstererek bu konuyu görüşmelere aktarmış bulunmaktadır.

Bir gazete haberine göre; Ruhban Okulu'nun açılmasına ilişkin hukuki engellerin yanı sıra, siyasi engeller de bulunmaktadır. Bu engeller birincilere göre daha önemlidir. Hükümet Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerinde istenen adımları atma konusunda söz vermiş sayılmaktadır. Ancak Milli Güvenlik Kurulu'nun çekinceleri aşılamamış görünmektedir2.

Öteden beri sürmekle birlikte Ruhban Okulu sorunu 2003'de Patrik tarafından dilekçe konusu yapılarak Milli Eğitim Bakanı'na başvuru yapıldı. Bu tür dilekçelerin reddedilmeleri halinde dava konusu yapılması, dava ile sonuca ulaşılamazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidilmesi düşünülür. Ancak basına göre, Milli Eğitim Bakanı bu dilekçeyi gayet olumlu karşılamıştır3. Bununla birlikte bugüne kadar Bakanlıkça bir karar alınmadığına göre bazı duraksamalar olduğu açıktır. Bu duraksamaların başında hukuki engeller gelmektedir. İç hukukumuzda, dinî otoriteye bağlı çalışan okul modeli bulunmamaktadır. Üniversite veya yüksek okul durumuna girmek istemeyen ve üstlendiği dini nitelikli eğitime saydamlık vermek istemeyen bir muhatap var karşımızda. Oysa yasalarımıza göre Türkiye’de dinî okullar devletin gözetim ve denetiminde olmak zorunda. İmam hatipler okulları da, ilahiyat fakülteleri de devletin saydam dinî eğitim ve öğretim kurumları olmak zorundadır4.

Kilit nokta saydamlık olduğu halde basına yansıtılan yüzü okulun açılmasına anayasal engel bulunduğu biçimindedir5. Başka bir anlatımla Ruhban Okulu üniversite düzeyinde ve durumunda olmadığı kabul edilerek de açılabilir. Şu kadar ki, yetkili makamların gözetim ve denetimine de açık olmalıdır. Patrikhane'nin kabul etmek istemediği nokta, üniversite düzeyinin altına inilmesi veya başka bir şey değil, saydamlık koşuludur.

Konunun insani ve güncel ivedilik çerçevesinde sunulması da dikkat çekiyor. Buna göre, sayıları beş binin altına düşmüş, kimilerine göre iki bin beş yüz kişi olan Rum Cemaati giderek rahip bulamaz olmuştur. O halde bu soruna ivedi yanıt verilmesi ve okulun açılması, bir an önce rahip yetiştirilmesi gerekir!

Oysa mesele rahip yetiştirilmesi de değildir, bunun sadece kendilerinin bileceği bir yöntemle yapılmasıdır. Zira rahip açığı sadece Rum cemaatinde değil Ermeni cemaatinde de söz konusudur. Ancak Ermeni Patriği II. Mesrop ayrı bir okul taleplerinin olmadığını, sadece ilahiyat okutulan yerlerde uygun eğitimin verilmesinin yeterli olacağını söylemektedir6. Başka bir anlatımla mesele Türkiye'deki Rum Ortodoks Cemaatinin din adamı ihtiyacının karşılanmasından ibaret idi ise mevcut ilahiyat okullarımızda bunun giderilmesi pekala mümkün görünmektedir. Mesele yukarıda işaret olunduğu gibi aslında özerk ruhban okuludur.

Dini kuruluşların kendi özerk eğitim haklarını Lausanne Andlaşmasına dayandıranlar da çıktı! Baskın Oran maximaliste bir yaklaşımla Lausanne azınlıklarının Türk vatandaşı ortodoks Rumlardan ibaret olmadığını, kendini azınlık hisseden herkesin eğitim ve dil dahil her türlü temel haklarını Lausanne'ın öngördüğünü öne sürdü7! Lausanne Andlaşması nedir? Lausanne Türkiye ve Yunanistan dışında ülkelerin de taraf olduğu "çok taraflı" bir andlaşma sayılırsa da özü itibariyle iki ülkenin karşılıklı ilişkilerini ve bu arada azınlıklarının haklarını düzenler. Lausanne ilgili iki devlet açısından temel kanundur ama ondan uluslararası hukukun ilk azınlık hakları anayasası olarak bahsetmenin hukukla ilgisi olmayan bir hayal olduğunu söylemek gereklidir. Bu nedenle yukarıda değinilen haberde, doğruysa, Ruhban Okulunun açılmasını mütekabiliyet esasları içinde görmek, en azından ilk bakışta yanlış değildir.

Ne var ki mesele herhangi bir dini okulun açılması, herhangi bir azınlık dini okulu meselesi de değildir. Mesele anayasal engel yada laik eğitim zorunluluğu veya öğretimde birlik ilkesi de değildir. Azınlıkların authentic kültür ve din ihtiyaçları istisna olarak kabul edilebilir. Mesele İstanbul Patrikliğinin irredentist bir öğretiye dayanmasıdır. Zaten kendilerine göre İstanbul Patrikliğinin adı "Evrensel Konstantinopl Ortodoks Patrikliği" yada "İsa'nın Doğu Kilisesi Öğretisidir".

Son zamanlarda basına "ekümenik" unvanı ile ilgili olarak yansıyan tartışmalar, irredentist öğretinin suyun üzerinden görünen küçük kısmıdır. Alev Alatlı, "Hellenism başka, ortodoksluk başka" adlı yazısında Bartholomeus'un Sovyetlerin çöküşü sonrasında kendi dini yetki alanını genişleterek hellenism haritasına uygun hale getirdiğine haklı olarak işaret etmektedir8. Bu konu son zamanlarda alevlenen "ekümeniklik" iddiası ile ilişkilidir.

Lausanne Andlaşması tutanaklarına bakılırsa, İsmet Paşa'nın Patrikhaneyi Türkiye hudutları dışına çıkarmak istediği, ancak Lord Curzon'un buna direndiği ve her ikisi arasında sadece İstanbul ve civardaki rum ortodoks ekalliyetin dini işleriyle sınırlı biçimde kalmasının kararlaştırıldığı görülür. Bu mutabakat Türkiye'nin temel kamu hukuku ilkelerinden birini oluşturur. Hiçbir Türk kuruluşu Dışişleri Bakanlığı'nın izni ve bilgisi dışında uluslararası siyasi faaliyette bulunamaz. Patrikhanenin bir Türk kuruluşu olduğu varsayıldığına göre bundan istisna tutulması için bir sebep bulunmamaktadır.

Evrensel dini ilişkiler yürütme ve bu bağlamda din politikası izleme yetkisi Papalık ile Avrupa Hükümdarları arasında uzun din savaşları sonucunda varılan anlaşmalarla sonuçlanmış ve Papalık bu anlaşmalarla ilgili devletlerin içişlerine karışmama ve yaptığı işlemlerin Kilise dışında hukuki sonuç doğurmamasını kabul ve taahhüt etmiştir. Bu bakımdan Katolik Kilisesinin evrenselliği, siyasi otoritelere karışmama onların dışında (üzerinde) ve sadece dini hayat sürdürme ilkesine dayanır. Ortodoks kiliseleri, kendi aralarında manevi birlik (communion) içinde olmakla birlikte, başka bir dini otoriteye bağlı olmayan yada kendibaşına (autocephalous/autoképhalos) nitelik taşırlar.

Başka bir anlatımla Katolik dünyasından farklı olarak Ortodoks dünyası kendi içinde siyasi bir bütünlük göstermez, her otorite bulunduğu siyasi sistem içinde ayrı bir dini bütündür. Esasen Lausanne görüşmelerinde varılan mutabakat da bu yöndedir. Hükümetimiz patrikliği hiçbir zaman "evrensel dini otorite" olarak görmemiş ve mevcudiyetini yerel dini kuruluş olarak kabul etmiştir. Her adımda "evrensel" (ecumenic) olduğunu vurgulayan Patrik Bartholomeus 1996'da Estonia ortodoks kilisesinin kendi öğretisini benimsemesini sağlamıştır. Bu girişim Moskova Patriki Alex tarafından şiddetle eleştirilmiştir.

Bunda Estonia'nın uzun süre Sovyet işgalinde kalmış olmasının yanı sıra Estonialıların bir türlü kabullenemedikleri hatırı sayılır bir Rus azınlık toplumunun mevcudiyetinin yarattığı sıkıntının da etkisi olduğunu kabul etmek gerekir. Estonia Ortodoks Kilisesinin web sayfasında İstanbul Patrikhanesinin söylemek istediği bazı şeyleri söylettiğini kabul etmek gerekir. Buna göre İstanbul Patrikhanesi "Yeni Roma"dır9.

İmparator Konstantin’in açıkça söylemediği fakat söylemek istediği şey, Constantinople Kilisesi, Katolik-Latin Avrupa uygarlığından daha ileri bir uygarlığın, Yunan-Latin uygarlığının anası yada merkezi olduğu gerçeğidir10.

ABD Ortodox Kilisesinin "Archon" adıyle kurduğu web sayfasında Constantinople Evrensel Kilisesinin tarihine ilişkin çok anlamlı açıklamalar yer almaktadır. Bu açıklamalar tarihçi Dino J. Geanakoplos11 tarafından kaleme alınmış olup Constantinople Kilisesinin kendi web sayfasından daha açık bir dille yazılmış olması bakımından dikkat çekmektedir. Patrikhane'nin 1500 yıllık geçmişi içinde hayatta kalma başarısı göstermiş özgün bir "Byzance Kurumu" olduğunu vurgulayan yazar bu Kurumun uzun Osmanlı esareti dönemine inatla karşı çıkarak "Byzance ve Hellen" ruhunu koruduğunu övgü ile açıklamaktadır12.

Başka bir deyişle Patrikhane Bizans kurumudur ve Hellen ruhunu korumaktadır. Aynı web sayfasında Heybeliada Ruhban Okulunun "Patrikhanenin gururu ve onun ilahiyat alanındaki liderliğinin kalesi" olarak nitelendirilmesi düşündürücüdür13. Bu kalede Bizans İmparatorluğu ile pekişen İsa'nın Doğu Kilisesi'nin evrensel öğretisi inşa edilmektedir. Byzance İmparatorluğunun eski Hellen İmparatorluğu topraklarını örtmekte olduğu düşünülürse bu aynılaştırmanın doğal olduğu sonucuna varmak gerekir.

Ancak Byzance'ın resmi müessesesi yani devlet yapısı olduğunu iddia eden bu kurum hâlâ varlığını koruyorsa, Byzance devleti 1453'den bu yana ortadan kalktığı halde varlığını hangi siyasi güce dayandırmaktadır? Bu sorunun yanıtını Yunanistan Anayasası'nın 3. maddesinde bulmak mümkündür. Buna göre Yunanistan'ın devlet dini "Constantinople Büyük Kilisesi" öğretisi içinde yer alan İsa'nın Doğu Kilisesi öğretisidir14.

Bu öğretinin ne olduğunu anlamak için bir yandan Yunanistan Devletinin kuruluşundaki etkisini, diğer yandan Constantinople Büyük Kilisesi'nin tarihini incelemek gerekir. Bu inceleme sonucunda söz konusu öğretinin neden Heybeliada Ruhban Okulunda öğretilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır: Bu öğretim ancak Constantinople'de buna iman etmiş kişiler tarafından yapılabilir! Kısaca Yunan Anayasası'nın bu ifadesine göre Hellenic kültür, merkezi İstanbul olan bir siyasi ideal ve bir dindir.

_________________________________________________
1 irredentist: kültürel,dini,ırki nedenlerle başka bir ülkenin toprağı üzerinde hak iddia eden.
2 Sabah 27.08.04, "Ankara Ruhban okulu sorununu donduruyor": "Hükümet, AB ve ABD'ye verdiği taahhütler çerçevesinde Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını istiyor. Hükümette, AB kararı öncesinde dini özgürlükler konusundaki eleştirilerinin önünü kesmek için bir an önce okulun açılması gerektiği yönünde iki görüş hakim. Bir görüş okulun YÖK yada Milli Eğitim Bakanlığı çerçevesinde özel bir kararnameyle açılması. Diğer görüş ise okulun açılması için Lozan Anlaşmasındaki "mütekabiliyet" esasına göre Yunanistan'ın da Batı Trakya için adım atması gerektiği yolunda. Atina bu yaklaşıma soğuk bakıyor. Milli Güvenlik Kurulu'nun önceki gün yapılan 3 saatlik toplantısında da, Ruhban Okulu ve Patrikhane konusu hazırlanan 4 sayfalık raporla, hükümet üyelerine aktarıldı. Rapor, Kurul toplantısının resmi gündeminin dışında, "dikkat çekici özel olaylar" bölümünde yer aldı. Genel Sekreterlik, Ruhban Okulu konusunun, AB tarafından, üyelik koşulu olarak gösterilmesini "tehlikeli" bir yaklaşım olarak değerlendirdi"
3 Radikal, 31.10.2003: "Fener Rum Patriği Bartholomeos, Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun açılması için Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e dilekçe verdi. Okulun açılmasına şahsen karşı olmadığını belirten Çelik, konunun araştırılacağını söyledi. Patrik ve beraberindeki heyet, Çelik'i makamında ziyaret etti. Görüşmenin ardından açıklama yapan Fener Patriği, ziyaretin amacının Heybeliada Ruhban Okulu'nun tekrar açılması olduğunu bildirdi. Çelik'e İstanbul'daki diğer Rum okullarının sorunlarını da aktardıklarını anlatan Bartholomeos, 'Bizi büyük bir anlayışla ve sabırla dinlediler. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu soruna en kısa sürede çözüm bulunması için çalışacağını söylediler. Ülkemizdeki demokratik rejimin öngördüğü hususlar çerçevesinde azınlık eğitiminin daha da kolaylaşacağından eminiz ve bu ümitle ayrılıyoruz.' Rum azınlığın sorunlarını çözmenin 'boyunlarının borcu' olduğunu söyleyen Bakan Çelik de, konunun sürüncemede kalmayacağını belirtti. Çelik, yaklaşık 32 yıldır gündemde olan sorunun çözülmesi için Özel Öğretim Genel Müdürlüğü ve Talim Terbiye Kurulu'nu görevlendireceğini bildirdi. Çelik, Hıristiyan ilahiyatı eğitiminin özgürce yapılması gerektiğini savundu". (ANKA).
4 Bu paragraftaki bilgiler 6 yıl öncesine ait. Ancak güncelliğini koruyor. Düne göre fark, Hükümet bir karar verme aşamasına gelindiği izlenimi vermektedir.
5 Ekrem Dumanlı, "Ruhban Okulu", Zaman, 10.08.2003: "Gazetelere aksettiği kadarıyla Dışişleri Bakanı, Ruhban Okulu için İlahiyat Fakültesi bünyesinde faaliyet gösterilecek bir ara formül teklif etmiş. Bu yeni bir düşünce değil. Zaten Heybeliada’daki okul, Anayasa Mahkemesi’nin 1971 yılında özel dinî eğitim kurumlarını devletleştirme kararı üzerine kapatılmıştı. Fener Rum Patriği Bartholomeos da bu durumu iyi biliyor. O yüzden bakan ile görüşmeye avukatlarıyla birlikte gelmiş. Çünkü din adamı bulmakta sıkıntı çeken Rum vatandaşlarının bu problemi aşabilmesi için hükümetin hadiseye sıcak bakması yetmiyor; aynı zamanda hukukî engeli aşmak da gerekiyor"
6 Elçin Ergün, Milliyet 26.09.2003: "Ermeni Patriği II. Mesrob, Başbakan Erdoğan'a nezaket ziyaretinde bulundu. Türkiye'nin AB sürecini desteklediklerini belirten II. Mesrob, Ermeni din adamlarının yetiştirilmesinin yetersiz kaldığını vurgulayarak şunları kaydetti: "Bizim Rum cemaati gibi ruhban okulu talebimiz yok. Devlet üniversitesinde ilahiyat veya edebiyat fakültesinde farklı dinlerin öğretilmesine ilişkin dersler konulmasını talep ediyoruz."
7 Baskın Oran, Türkiye’de Azınlıklar - Kavramlar, Teori, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat, Uygulama, İletişim Yayınları, İstanbul, 2. Baskı 2005.
8 Alev Alatlı, "Hellenism Başka, Ortodoksluk Başka", Zaman, 8.3.2005: (Rus Ortodoks Kilisesi Başı) "Aleksi, Bartholomeos’un dünya Ortodoksluğunun lideri olduğu şeklindeki iddialarını “Ortodoks bütünlüğünü tahribe yönelik ve Ortodoksluk-içi ilişkilerde derin krizler yaratmaktan öte gitmeyecek” söylemler olarak takbih etmektedir. Bartholomeos’un böylesi hareketler ve hevesleri dünyanın dört bir yanında mukim Ortodoks inananlarını derinden şaşırtmış, düş kırıklığına uğratmıştır. Bartholomeos’un iddiaları mesnetsizdir, dinî akideye aykırıdır, tarihî temayüllere aykırıdır ve İstanbul lideri tarafından kilise piskoposlarının onayı alınmaksızın tek taraflı ilân edilmiştir. Tarih ve kilise tarihçileri, Konseylerin İstanbul’un Pontus, Asya ve Trakya olmak üzere sadece üç bölgede yetki sahibi olduğunu açıkça belirtirler. Uluslararası yetki fikri yeni bir icat olup 1920’lerde Patrik IV. Meletios Metaksakis tarafından İstanbul’a akan Ortodoks “Diaspora”sının bütünü üzerinde hakimiyet kurabilmek amacıyla dillendirilmiştir. İstanbul’un dinî yasalara aykırı olan bu icadı, ‘Ortodoks Kilisesi’nin ruhuna, Ortodoks birliğine ve Ortodoks dinî yasalarına aykırıdır.’"
9 "New Rome" deyimi yerine "Seconda Roma" da kullanılmıştır. İkinci Roma Constantin'e atfediliyor (dn 10). Ancak İkinci Roma'nın İstanbul'un fethi ile sonlandığı kabul edilerek Üçüncü Roma'nın (Moskova) bu görevi üstlendiği söylenmiştir. En azından 1454'den itibaren Ortodoks-Slave dünyasında bu kabul yerleşmiştir. Yeni Roma anlayışının Byzance'ın düşüşünü kabullenmediği, onun hâlâ sürdüğü varsayımına dayandığı açıktır. Bu arada bizde bazı tarihçilerin "kültür tarihi" yaklaşımı içinde Üçüncü Roma deyimini Osmanlı devletine özgü kullanmak istemeleri kafa karışıklığı sayılabilir. Zira konu kültür ile örtülmeye çalışılsa bile özü açısından dini ve siyasidir.
10 "There is", wrote Olivier Clément in his book of dialogues with Patriarch Athenagoras (p. 527) (Dialogues avec le Patriarche Athénagoras, Ed Athème Fayard, 1969), "a mystery of Constantinople. Emperor Constantin wanted to found not “an” other Rome but “the” other Rome... He wanted a new Rome, which would be the receptacle of Christianity and put at her service the graeco-latin humanism... So that, nearer to the Greek sources, it was, better than the latin Rome, the synthesis of the Occident". And for this reason, Constantinople was a fertile mother of Churches. And her authority was founded and was confirmed by the holy canons of the Ecumenical Councils (3rd of the 2nd ecumenical council, 28th of the 4th ecumenical council, 36th of the In Trullo Council).
11 http://www.archons.org/patriarchate/history/author.asp
12 "And when Constantinople, the great imperial city, the "city guarded by God," finally fell before the Ottoman Turks in 1453, it was the Patriarch and his clergy who managed to keep alive the Orthodox faith and Hellenism in the face of a long and repressive Ottoman Turkish occupation that saw the destruction of churches, the suppression (in Greece and the Balkans at least) of virtually all schools of learning, and the daily pressures exerted by the conquerors on their subject population".
13 "the historic theological school at Halki, the pride of the Patriarchate and bastion of its theological leadership"...
14 Article 3 [Relations of Church and State] (1) The prevailing religion in Greece is that of the Eastern Orthodox Church of Christ. The Orthodox Church of Greece acknowledging as its head Our Lord Jesus Christ is indissolubly united in doctrine with the Great Church of Constantinople and every other Church of Christ of the same doctrine. It observes steadfastly, as they do, the holy apostolic and synodical canons and the holy tradition. It is autocephalous, exercising its sovereign rights independently of any other church, and is administered by the Holy Synod of Bishops and the Parliament Holy Synod which emanates from the former and is constituted in accordance with the Constitutional Chart of the Church and the provisions of the Patriarchal Document of 29 June 1850 and the Synodal Deed of 4 September 1928.
GALERİ