11 Mart 2010 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı, 2009 İnsan Hakları Uygulamaları Ülke Raporları’nı yayımladı. Ekim 2009’da gerçekleştirilen seçimleri kazanan PASOK Hükümeti’nin adil ve özgür bir seçim ile iktidara geldiği ifade edilen Yunanistan ülke raporunda, yıl içinde rapor edilen insan hakları ihlalleri arasında konuşma özgürlüğü konusunda yasal kısıtlamalar, din özgürlüğü konusunda kısıtlamalar ile bazı etnik azınlık gruplarının kendini tanımlama özgürlüğü konusunda sınırlamalar ve özellikle Romanlar olmak üzere etnik azınlıkların sosyal dışlanmalarının olduğu belirtiliyor.
İnsan haklarına saygı
İnsan haklarına saygı başlığı altında yargılama prosedürü konusunda raporda, Hükümet’in Trakya’daki (Batı Trakya) Müslüman azınlığın medeni ve aile hukuk konularında Şeriat yani İslam Hukuku’nu tanıdığı ifade edilerek hükümet tarafından atanan müftü tarafından evlendirilen Müslümanların Şer’i aile hukukuna tabi oldukları belirtiliyor. Ancak raporda pek çok sivil toplum örgütünün ve medya raporlarının Şeriat’ı özellikle boşanma, çocuk velayeti ve miras konularında olmak üzere kadınlara karşı ayrımcı olarak tanımladıkları not ediliyor.
Basın özgürlüğü ve Medya Yasası sorunu
Konuşma ve basın özgürlüğü başlığında raporda, konu ile ilgili yasanın radyo ve televizyon kanallarının temel olarak Yunanca dilinde yayın yapmaları ve radyo kanalları için günde 24 saat yayın yapma zorunluluğu getirdiği ifade ediliyor. İlgili yasanın minimum sermaye ile belirli sayıda çalışana sahip olma zorunluluğu getirdiği ifade edilen raporda Trakya’daki Müslüman azınlık üyelerinin ilgili yasanının küçük, bağımsız, Türkçe yayın yapan istasyonlara karşı ayrımcılık yaptığını ifade ettikleri belirtiliyor. Raporda Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği’nin, yıl içinde yasanın uygulamaya konduğu ve Türkçe dilinde yayın yapan bir radyo istasyonunun uyarı cezası aldığını rapor ettiği ayrıca not ediliyor.
Dernek kurma özgürlüğü
Dernek kurma özgürlüğü ile ilgili olarak hükümetin belirli etnik azınlıkların isimlerini taşıyan derneklerin kurulması konusunda yasal kısıtlamaları uygulamaya devam ettiği belirtilen raporda, mahkemelerin başvuruda bulunan kişilerin Trakya’da dini azınlık değil bir etnik azınlık düşüncesini teşvik etmek niyetinde oldukları gerekçesi ile isminde “Türk” kelimesi geçen derneklerin kurulması talebini reddettikleri belirtiliyor. Raporda Trakya İstinaf Mahkemesi’nin Eylül adında İskeçe Türk Birliği’nin yasal olarak tanınma ile ilgili başvurusunu reddettiği belirtiliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mart 2008’de Müslüman azınlığın dernek kurma özgürlüğünün ihlal edildiği yönünde karar verdiği ifade edilen raporda, AİHM’nin aynı zamanda Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği’nin kurulma talebinin reddedilmesi ile ilgili olarak yine Yunanistan’ı mahkum ettiği belirtiliyor. Mahkeme’nin Yunan hükümetinin Ekim 2008’de temyiz etmesinin ardından bu kararını onadığını not edilen raporda, Aralık 2008’de İskeçe Türk Birliği’nin AİHM kararına uygun olarak tanınma başvurusu ile mahkemeye gittiği belirtiliyor. Trakya İstinaf Mahkemesi’nin AİHM kararının bağlayıcı olmadığını belirterek AİHM’nin mahkemenin kararında “siyasi” unsurları göz önüne almadığını not ettiği raporda ayrıca yer buluyor.
Din özgürlüğü ve müftüler sorunu
Din özgürlüğü konusunda raporda, Trakya’da hükümetin üç resmi Müslüman dini liderin(müftü) maaşları ile bazı masraflarını ödemekle birlikte bazı imamlara ödenek sağladıkları not edilerek Trakya dışında tanınmayan Müslüman liderlerin böylesi bir destek almadıkları not ediliyor. Raporda 2007 yılında hükümetin Trakya’da kamu işçisi olarak 240 imam ile sözleşme imzalayacağını açıkladığı ancak Rodop bölgesinde müftünün imamlar ile sözleşme imzalanması ile yetkili komitede daha fazla yetki tanınana ve iki İslami bilim adamının komiteye dahil edilene kadar imamlar ile imzalanacak sözleşmeyi reddettiği belirtiliyor. Aralık ayında hükümetin bu şartlara evet dediği belirtilen raporda yeni yasanın onaylanmasının yılın sonunda görüşüleceği not ediliyor.
Trakya’da 100.000 ila 120.000 nüfusa sahip resmi olarak tanınan Müslüman azınlık olduğu ifade edilen raporda, hükümetin bu bölgede üç müftü atadığı ancak Müslüman azınlığın bazı üyelerinin resmi olarak atanan müftülerin yetkisini tanımayarak İskeçe ve Rodop olmak üzere iki ayrı müftü seçtikleri not ediliyor. Yalnızca erkeklerin oy kullandığı bu seçimlerde bazı Müslüman azınlık sivil toplum örgütlerinin hükümetinin seçilmiş müftüleri tanıması çağrısında bulundukları belirtilen raporda hükümet tarafından finanse edilen Trakya’da Yunanca-Türkçe devlet okullarının yanı sıra iki İslami din okulunun bulunduğu ayrıca not ediliyor.
Ayrımcılık
Toplumsal ihlaller ve ayrımcılık konusunda raporda, Eylül ayında Trakya’da Okçular Camii’ne saldırıda bulunulduğu ifade edilerek saldırı sırasında çıkan yangının camiinin halıları ile çatısına zarar verdiği not ediliyor. Hükümet yetkililerinin saldırıyı kınadıkları ve sonrasında yeni güvenlik kameralarının yerleştirildiği ifade edilen raporda Müslüman azınlık sivil toplum örgütlerinin 2004 yılından bu yana her biri seçim zamanlarında olmak üzere camiinin üçüncü kez saldırıya uğradığını not ettikleri belirtiliyor.
Bununla birlikte raporda İslam’ın Şii ve Sufi unsurlarını bir arada barındıran ve yaklaşık 3000 inananının bulunduğu Alevi toplumunun Trakya’da köylerindeki Sünni çoğunluğun dini tacizine uğradıkları iddiasında bulundukları not ediliyor. Raporda Alevilerin Sünni topluluk liderlerinin Alevilerin dini ibadetlerinin devam ettirmelerine izin vermeyerek Alevi ibadet yerlerinin kontrolünü ele geçirdiklerini ve onların geleneksel şenliklerine zarar verdiklerini rapor ettikleri ayrıca belirtiliyor.
Vatansızlar ve 19. Madde Sorunu
Vatansız kişiler ile ilgili olarak 2005 yılında İçişleri Bakanlığı’nın Trakya’da ve On iki Adalar’da yaşayan 46.638 Müslüman’ın 1955-1998 yılları arasında vatandaşlıklarını kaybettikleri not edilen raporda, ilgili yasanın 1998 yılında yürürlükten kaldırıldığı ve bu “vatansız” ikamet edenlerin ülkede yaşamaya devam ettikleri sürece vatandaşlıklarını yeniden alabilecekleri belirtiliyor. Müslüman azınlık üyelerinin bazılarının bu politikanın yurt dışına taşınan ve ardından başka bir ülkenin vatandaşlığını alan vatansız Müslümanları cezalandırdığını ifade ettikleri raporda ayrıca yer buluyor. Buna karşılık İçişleri Bakanı’nın 2007 yılında vatansız Müslümanlardan 36’sının vatandaşlıklarını aldığı, diğer 65’ine ise özel kimlik kartları verildiğini açıkladığı raporda not ediliyor. Şubat ayında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin raporuna cevaben hükümetin pek çok “vatansız Müslümanın artık yurtdışında yaşadığı ve başka bir ülkenin vatandaşlığını aldığını” ifade ettiği not ediliyor. Yine bugün vatansız olarak ülkede ikamet eden kişilerin sosyal güvenlik, tıbbi hizmet ve emeklilikten yararlanamadıkları raporda yer buluyor.
Siyasi katılım ile ilgili olarak raporda Batı Trakya Türk Azınlığı konusunda yalnızca 300 sandalyeli parlamentoda iki Müslüman azınlık üyesi olduğu ancak kabinede hiçbir üyenin olmadığı not ediliyor.
Kadın ve Şeriat
Kadın başlığı altında Trakya’daki Müslüman kadınların aile, mülkiyet hukuku ile yargı sisteminde bu konular atanmış müftülerce Şer’i hükümlere göre görüşüldüğünden erkeklere göre daha aşağı haklara sahip olduğu ifade edilen raporda BM Bağımsız Azınlıklar Uzmanı’nın Şubat ayında özellikle çocuk evlilikleri ile ilgili olarak anayasa, yasalar ve uluslararası standartlar ile bağdaşmayan uygulamalar olduğunu not ettiği belirtiliyor. Yine Bağımsız Uzmanın özellikle Roman ve Müslüman topluluklarının durumunun endişe verici olduğunu not ettiği ifade edilen raporda, özelikle eğitime erişim konusunda kadınların ciddi eşitsizlikler ile karşılaştıklarını yazdığı not ediliyor. Mirasın paylaşımı, çocukların velayeti konusunda atanmış müftüler tarafından verilen kararların asliye hukuk mahkemelerinde görüşülerek bozulması ile ilgili örnek davalara yer verilen raporda İnsan Hakları Ulusal Komisyonu’nun hükümete müftülerin yetkilerini yalnızca dini görevleri ile sınırlandırma ve vatandaşların medeni haklarını kısıtladığı gerekçesi ile Şeriatı tanımaya son verme tavsiyesinde bulunduğu ayrıca not ediliyor.
Ulusal, ırksal ve etnik azınlıklar
Ulusal, ırksal ve etnik azınlıklar başlığı altında kendilerini Türk, Pomak ve Ulah, Roma, Arvanit veya Makedon olarak tanımlayan vatandaşların resmi olarak “azınlık” veya “dilsel azınlık” olarak tanınmak istedikleri ifade edilen raporda, hükümetin 1923 Lozan Barış Antlaşması ile yalnızca “Müslüman azınlık”ı tanıdığı not ediliyor. Herhangi bir etnik grup için resmi bir statü ya da “etnik azınlık” veya “dilsel azınlık” tanımını hükümetin kabul etmediği not edilen raporda, kendilerini bir azınlığın üyesi olarak ifade eden kişilerin kimliklerini özgürce ifade etmek ve kültürlerini devam ettirme konularında zorluklarla karşılaştıkları belirtiliyor. İskeçe Türk Birliği örneğinin verildiği raporda, pek çok etnik Yunanın Türk kelimesinin kullanılmasına Türk kökenli vatandaşların Türk kimliklerine veya bağlılıklarına vurgu yaptığı düşüncesi ile karşı çıktıkları not ediliyor.
Yine raporda Pomak topluluğunun Türkçe konuşan topluluğun Türk kimliğinden ayrı bir Pomak kimliğinin varlığını kabul etmeyerek kendilerine baskı uyguladıkları ayrıca not ediliyor. Ekim 2008’de Türkçe dilinde yayın yapan Millet gazetesinin iki editörünün Pomak toplumuna karşı nefretin teşvik edilmesi gerekçesi ile 12 ay ertelenmiş hapis cezası verildiğinin Selanik medyası tarafından rapor edildiği not ediliyor. Pomakların editörlere toplam 200.000 avro tutarında dört dava açtıkları belirtilen raporda davaların yıl sonunda görüşüleceği belirtiliyor.
Raporda BM Bağımsız Azınlıklar Uzmanı Gay McDougall’ın Yunanistan hükümetini Yunanistan’da Makedon ya da Türk azınlık olup olmadığı tartışmasına son vererek kendini tanımlama, ifade özgürlüğü ve dernek kurma özgürlüğü haklarının korunmasına önem vermeye çağırdığı raporda ayrıca yer buluyor.
Konu ile ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habipoğlu, “ABD Yunanistan 2009 İnsan Hakları Raporu, Batı Trakya Türk Azınlığı ile ilgili olarak diğer sorunlara değinmekle birlikte müftülerin kadı sıfatı ile İslam hukukundan kaynaklanan yetkilerini kullanmaları konusuna odaklanmıştır. Müftülerin kadı sıfatı ile yargısal yetkilere sahip olmaları devletlerarası anlaşma ile tanımlanmış olup Azınlık’ın dini alanda hukuki olarak özerk olduğunu göstermesi açısından önemli bir konudur. Şer’i hükümlerin uygulanması ile ilgili endişelerin dile getirildiği raporda konunun hukuki boyutuna hiç değinilmemiş olması konunun eksik ve yanlış olarak yorumlanmasına neden olmaktadır” yorumunda bulundu.
İlgili raporun tam metnine buradan ulaşılabilir.